Hayatta kalmanın en büyük motivasyonlarından biri üremektir. Dünya üzerindeki tüm canlılar üremek ve soyunu devam ettirmek için hayatta kalmaya çalışıyor. Vahşi yaşamda hayatta kalmanın kuralları var ve canlılar bu kurallara riayet etmek zorunda. Aslında kurallar “güçlü olanın hayatta kalması”ndan ibaret. Güçlünün güçsüzü kullandığı, sömürdüğü ve hatta avlayıp yok ettiği bir düzende yaşıyoruz.
Güç ve Eş Seçimi
Güç kelimesinin tanımı “bir bireyin, grubun veya kurumun diğer insanları etkileme veya kontrol etme ve olası muhalefet veya direnişe rağmen hedeflerine ulaşma yeteneği” olarak yapılmış. Bu tanımda kullanılan “insanlar” teriminin yerine “canlılar” gibi daha kapsayıcı bir terim koyarak bu tanımı tüm hayata uyarlayabiliriz.
Diğer canlıları etkileme, kontrol etme ve olası direnişlere rağmen hedeflere ulaşmak için kuvvet, zeka, kabiliyet gibi özelliklere ihtiyaç vardır. Bunların dağılımı ve derecesi tüm canlı türlerinde değişiklik gösterir fakat neredeyse tüm canlı türlerinde güç, eş seçimi için en önemli kıstaslardan biridir.
Mesela:
- Şempanzeler: İnsan türüne en yakın tür olarak anılan şempanzelerde dişiler, sosyal hiyerarşide üst sıralarda yer alan, yani güçlü olan erkekleri eş olarak seçme eğilimindedirler. Çünkü güçlü şempanzeler daha fazla kaynak ve koruma sağlar ve bu da üreme başarısı ve yavruların hayatta kalma şansını artırır.
- Aslanlar: Dişi aslanlar genellikle güçlü ve başarılı avcı olan erkek aslanları tercih ederler. Bu, yavruların ihtiyaçlarını karşılayabilecek ve koruyabilecek güçlü bir partner seçme dürtüsünden kaynaklanır. Zaten güçsüz bir aslan diğer aslanlar tarafından hırpalanacağından uzun süre yaşayamaz.
- Balinalar: Balinaların eş seçiminde, boyut ve fiziksel güç önemli rol oynar. Büyük ve güçlü erkekler, dişiler için daha çekici kabul edilir, çünkü bu özellikler yavruların hayatta kalma şansını artırır.
Ayrıca şunu belirtmek gerekir ki, sosyal davranış ve iletişim yetenekleri gelişmiş canlılarda eş seçimi faktörleri daha kompleks hale gelir. Mesela kambur balinalar, özellikle üreme mevsiminde karmaşık ve güçlü şarkılar söylerler. Bu şarkılar, dişilere erkeklerin sağlığı, yaş ve genetik kalitesi hakkında ipuçları sunar. Dişiler, bu şarkıları değerlendirerek, en uygun erkekleri seçerler.
İnsanlarda Sosyal Yapı ve Ekonomik Süreçin Eş Seçimine Etkisi
İnsan, zeka, dil becerisi, iletişim, sosyal yapı ve kültür gibi konularda en uç noktada bulunan canlı olduğu için, eş seçim faktörü en kompleks canlıdır diyebiliriz. Neredeyse tüm canlılarda eş seçiminin benzer kıstaslara (güç, rütbe) sahip olduğunu biliyoruz. Evrimsel süreç boyunca, eş seçimi güdüleri biyolojik olarak şekillenmiş, kadınlar, hayatta kalmayı ve üreme başarısını sağlayacak olan güçlü ve yetenekli erkekleri tercih etmişlerdir.
Bu, 2.5 milyon yıl önce de aynıydı, Homo habilis ile başlayan avcı-toplayıcı insanlık sürecinde, cinsiyetlere dayalı iş bölümü vardı:
- Erkekler, fiziksel olarak kadınlardan daha güçlü olduğu için, besin kaynaklarını sağlama ve tehlikelerle başa çıkma görevini üstlenmişti.
- Kadınlar ise bitkisel kaynakları toplama ve işleme, çocukların bakımı ve eğitimi görevlerini üstlenmişti.
Bu süreç, MÖ 2.500.000 yıllarından MÖ 10.000 yıllarına kadar devam etmiştir. İnsanlar, bitkileri yetiştirmeyi ve hayvanları evcilleştirmeyi öğrendikten sonra, avcı-toplayıcı yaşam tarzından tarıma dayalı, yerleşik yaşama geçiş yapmışlardır. İnsan topluluklarının yerleşik hayata geçmesi sonrası aile yapıları ve sosyal rollerinde önemli dönüşümler olmuştur:
- Erkekler, toplulukların güvenliğini sağlamak için savaşçı ve koruyucu rollerini sürdürürken, tarım ve hayvancılık, inşaat gibi işlerde önemli roller üstlenmişlerdir.
- Kadınlar ise ev işleri ve çocuk bakımı gibi geleneksel rollerini sürdürürken, toprak işleme, ekinleri ekip hasat etme, el işleri gibi işlerle ilgilenmişlerdir.
Topluluklar, üretim fazlası sağladığı için (örn. kendilerine yetenden daha çok hasat yapmak) ihtiyaç duydukları ürün ve hizmetler karşılığında bu fazla ürünlerin takasını gerçekleştirmeye, ticareti benimsemeye başlamışlardır. Yerleşik yaşama geçiş ve ticaret, özel mülkiyet kavramının gelişmesine ve topluluklar içinde sınıfların ortaya çıkmasına yol açmıştır.
Bu dönemde:
- arazi
- hayvanlar
- diğer değerli kaynaklar
özel mülkiyet olarak kabul edilmeye başlanmış ve bu durum, toplumda eşitsizliklerin ve hiyerarşinin doğmasına neden olmuştur.
Ticaret ve iş bölümü sayesinde, insanlar değerli madenleri (altın, gümüş, bakır vb.) ve daha sonra çeşitli nesneleri (kabuklar, boncuklar vb.) takas sistemi içinde kullanmaya başlamışlardır. Bu takas sisteminin yaygınlaşmasıyla uygarlıklar tarafından benimsenen ilk paralar, değerli madenlerin belli bir ağırlık ve değere sahip şekillerde dökülmesiyle oluşturulmuştur. İnsanlar bu paraları, mal ve hizmetlerin değerini belirleme, ticaret yapma ve değer biriktirme amacıyla kullanmışlardır.
Para ve Güç İlişkisi
Para sayesinde insanlar ticareti daha hızlı ve etkili bir şekilde gerçekleştirmiş, günümüze kadar sürecek bir ekonomik büyümeye imkan tanımıştır. Paranın ortaya çıkışı ve kullanımının yaygınlaşmasıyla, yeterli besin elde etmek, ailenin yaşamını sürdürmek ve refahını sağlamak için kullanılabilecek yeni faktör ortaya çıkmış, toplumdaki sosyal statü ve güç dengeleri yerinden oynamıştır. “Bir bireyin, grubun veya kurumun diğer insanları etkileme veya kontrol etme ve olası muhalefet veya direnişe rağmen hedeflerine ulaşma yeteneği” olarak tanımlanan “güç”e erişebilmenin yollarından biri “para” olmuştur.
Aşk ve Para
Para, güce erişmenin önemli yollarından biri; fakat yazının önceki kısmında belirttiğimiz üzere, insan beyni, diğer hayvanlara kıyasla daha karmaşık yapıya ve daha fazla nörona sahip. Bu karmaşıklık, duygusal deneyimlerimizi hayvanlara göre çok daha derin ve kompleks olmasına neden oluyor. Yani tavuskuşları için “dişi tavuskuşları, erkeklerin büyük ve renkli tüylerine önem verirler” gibi net bir ifade söyleyebilirken, insanlar için bu netlikte ifadeler söylenemiyor.
University of Pisa’dan Donatella Marazziti’nin yayınladığı “ROMANTIC LOVE: THE MISTERY OF ITS BIOLOGICAL ROOTS” başlıklı makalede “aşk”ın ne olduğu araştırılmış. (1)
Makeleye göre aşk:
“İnsan türünün hayatta kalması için çok önemli olan bir bağlanma biçimi. Daha sağlıklı yavrular üretebilmemiz için tamamen yabancı biriyle güçlü, çoğu zaman ömür boyu süren bir bağ kurmamıza olanak tanıyan psikolojik bir strateji olarak düşünülebilir. İnsanlar arasında çift bağının oluşumu sadece üremeye değil, aynı zamanda yeni doğanların bağımsız hale gelene kadar korunabileceği güvenli bir ortam sağlamak amacıyla grup yapıları, sosyal organizasyonlar ve etkileşimler yaratmakla da ilgili.
İnsan yavruları, diğer memelilerden daha zayıf ve daha uzun süreli bakım gerektiriyor. Bu nedenle, aşkın evrimsel açıdan önemli sonuçları olduğu için, aşkın şansa bağlı olmaktan ziyade, belirli bir hedef gerçekleştirmek için evrimleşen özel beyin mekanizmaları tarafından düzenlendiğini söylenebilir.
Çekicilik, romantik sevginin başlangıç aşamasını temsil eder, evrimsel teorilere göre, çekicilik 6 ay ile 3 yıl arasında sürer ve bu süre zarfında kadının hamile kalması ve yeni doğanın temel bakımını sağlaması için erkeğin kadına yakın kalması yeterli kabul edilir. Çekicilik, belirgin özellikler gösterir ve genellikle enerji ve güçle dolu hissetmek, iştahsızlık, uykusuzluk gibi fiziksel belirtiler ve düşüncelerin sürekli olarak sevilen kişiye odaklanması gibi psikolojik belirtilerle karakterize edilir.
Bu durum, amigdala ve bağlantılı beyin bölgelerinin etkinliğinin artmasına bağlıdır. Çekicilik, dopamin ve norepinefrin gibi nörotransmitterlerin artmasına ve serotonin seviyelerinde düşüşe neden olur; bu, çekicilik döneminde özellikle iyi hissetme, enerji ve coşku hallerinin yaşanmasına yol açar.
Çekicilik döneminin sona ermesi, çeşitli faktörlere bağlıdır ve özellikle karşılıklı bağın derinleşmesi ile ilgilidir. Bu süreçte, çekicilik, karşılıklı bağımlılık ve sadakat gibi romantik sevginin daha olgun ve sürekli aşamalarına geçebilir. Bu dönemde, oksitosin ve vazopressin gibi hormonların salınımı, çiftler arasındaki bağı pekiştirir ve birlikte kalmayı sağlar.
Aşık olma süreci başarılı olduğunda ve ilişki devam ettiğinde, duygular tamamen değişir ve zihin, partnerle ilgili takıntılı düşüncelerden arınır. Bu süreç, aşkın tutkulu alevinin sönmesiyle, bağlanma süreci ile yer değiştirir. Bağlanma, iki bireyin bir arada kalmasını sağlayan temel faktördür ve romantik ilişkilerin devamı için gereklidir.”
olarak anlatılmıştır.
Makaleden anlaşılacağı üzere, kadınlar eş seçiminde güçlü, yani güvenli ortam sağlayabilecek erkekleri seçmelidir. Yoksa hayatın temel amacı olan “yavruların güvenliği” tehlike altına girecektir. Fakat çiftler birbirine bağlı kalmak ve kurulan bu yuvanın devamını getirebilmek için partnerin sadık ve merhametli olmasına da dikkat eder.
Bu sonuçları destekleyen başka araştırmalar mevcut; mesela ABD’de yapılan bir araştırmaya göre, on yetişkinden yedi tanesi (%71) erkeğin, iyi bir eş veya partner olabilmesi için ailesini maddi açıdan desteklemesinin çok önemli olduğunu söylüyor. Fakat katılımcılara göre, maddi destekten daha önemli bir şey var: şefkat ve merhamet. Katılımcı kadınların %90'ı bu niteliklere sahip olmanın iyi eş veya partner olmak için çok önemli olduğunu düşünüyor. (2)
Ayrıca, Western Sydney University’den Dr. Peter Jonason’ın liderliğindeki bir başka araştırmada, 668 katılımcının iş geliri, miras ve hatta zimmete geçirme gibi çeşitli kaynaklardan elde edilen parayla ilgili eş tercihleri incelendi. Yapılan çalışmada, kadınların yüzde 90'ı romantik ilişki için kendi parasını kazanan bir erkek tercih ederken, sadece yüzde 5'i miras kalan paraya sahip bir erkekle romantik ilişki kurmak istedi.(3)
Sonuç
Para, güç ve sosyal statü ile, eş seçimi ise güç ve sosyal statü ile bağlantılıdır fakat bu kavramların hiçbiri birbirinin kesin tamamlayıcısı değildir. Para ve güç, eş seçimindeki en önemli faktörlerden biridir fakat insanlar arasındaki aşk ve bağlanma süreçleri, çok derin ve karmaşık psikolojik mekanizmaların etkisi altındadır. Bu nedenle, “parasız erkeği sadece annesi sever” hatalı bir söylem olmasa da keskin bir ifadedir.
-SON-