Teknolojik gelişmeler ve dijitalleşme çağı, insan yaşamının her alanında kendini göstermektedir. Özellikle akıllı telefonlar, internet ve sosyal medya kullanımı, insanların günlük yaşamlarında önemli değişikliklere yol açarak, insanlığı daha önce hiç deneyimlemediği bir sürece sokmuştur.
İnsanın Günlük Rutini
Tarih boyunca insanların günlük rutinleri, yaşadıkları dönem ve kültüre bağlı olarak değişiklik göstermiştir. Ancak bu günlük rutin, en büyük değişimini sanayi devrimi sonrasında gerçekleşen dijitalleşme çağında yaşamıştır.
İnsanların temel günlük rutinleri arasında şunlar bulunuyordu:
İlk çağlarda: avcılık, toplayıcılık ve barınak inşa etme.
Tarım devrimi sonrası: tarlaları ekip biçmek, hayvanları beslemek, yiyecekleri saklamak.
Doğal kaynakları elde etme ve hayatta kalma faaliyetleri temel rutinlerdi. Sanayi devrimi ve sonrasında insanların günlük rutinleri karmaşıklaşmaya başladı ve insanlar doğal yaşamına yabancılaştı. Fabrika sistemleri ve şehirleşme sayesinde insanlar, tarım ve hayvancılıktan farklı iş alanlarına geçiş yaptılar. İnsanlar artık daha uzun saatler çalışıyor, hayatlarını kapalı ortamlarda geçiriyorlardı.
İşçiler, daha uzun saatler ve daha zorlu koşullar altında çalışmaya başladılar. Bu durum, işçi hakları ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi için mücadelelere yol açtı. Mücadeleler sonrası, özellikle batı dünyasında, daha düzenli ve insancıl çalışma saatlerine geçiş yapıldı. Ancak insan, kendi doğasına yabancılaşmaya, sanayileşme ve kentleşme içinde yeni bir günlük rutine kavuşmaya devam etti.
Bilgiye Erişmek
İnsan kendi doğasına yabancılaşıyordu, ancak hâlâ bilgi çağına geçilmemişti. Çağlar boyunca bilgi aktarımı sözlü kültürler aracılığıyla veya yazılı materyallerle yapıldı. Bu durum, insanların sınırlı bir çevrede yaşamasına ve bilgiye erişiminin zaman ve mekana bağlı kalmasına neden oluyordu.
Antik dünya uygarlıklarında ve Orta Çağ döneminde eğitim, büyük ölçüde elitler, rahipler ve yönetici kesime yönelikti. Yani bilgiye erişim ve bilgi aktarımı oldukça sınırlıydı.
Rönesans dönemi ve Aydınlanma Çağı ile birlikte bilim ve fikirlerin yayılması, eğitimin öneminin anlaşılmasına yol açtı. Bu dönemde, üniversiteler ve özel okullar kuruldu ve eğitim, daha geniş kitlelere ulaştı. Ancak, eğitime erişim hala sınırlıydı; çoğunlukla soylu ve zengin ailelerin çocukları eğitim alabilme imkanına sahipti.
19. yüzyılın ortalarından itibaren, sanayi devrimi ve demokratik düşüncelerin yayılmasıyla eğitim anlayışında önemli değişiklikler yaşandı. Devlet okulu sistemi kurularak herkesin eğitime erişimi sağlanmaya çalışıldı. Bu sayede eğitim, toplumun geniş kesimlerine ulaşarak bilgiye erişimin daha da yaygınlaşmasına yardımcı oldu. Ancak, yine de insanın bilgiye erişimi hep kısıtlı oldu.
Telefon ve İnternetin İcadı
Bilgiye erişmenin en önemli yollarından biri “iletişim”dir. Telefonun icadına kadar insanlar, haberleşmek için ışık sinyalleri, duman, mektup, telgraf gibi yavaş ve iletişimi sınırlayan yöntemler kullanıyorlardı. Daha sonraları telefon icat edildi ve insanların sesli olarak anında iletişim kurmasına olanak sağlandı. Bu, günümüze gelen süreçte yapılan ilk büyük haberleşme ve dolayısıyla bilgi devrimiydi. İnsanlar, daha önce mektuplar veya telgrafla günlerce süren haberleşme sürecini saniyeler içinde gerçekleştirebilir hale geldi. Bu hızlı iletişim, iş ve özel yaşamdaki etkileşimleri en kısa zaman dilimine indirdi.
Daha sonra, 1960'ların sonlarına doğru, ABD Savunma Bakanlığı tarafından başlatılan ARPANET isimli bir proje ortaya çıktı. Bu, internet teknolojisinin ilk adımıydı ve etkisi telefonun icadından bile büyük olacaktı.
İnternetin icadı ile insanların bilgiye erişimi ve iletişim şekilleri kökten değişti, sosyal yaşamda önemli değişimler gerçekleşti. İnternet sayesinde, insanlar dünyanın her yerinden her türlü bilgiye ulaşabilir, normalde yüz yüze gelinmesi mümkün olmayan kişilerle iletişim kurup dost olabilir hale geldi.
Fakat bu sefer de internete erişim kısıtlıydı. Yani, erişildiğinde sonsuz bilgi barındıran bir yer vardı ama oraya erişim hala yaygın değildi. İnsanlar sadece bilgisayarlar aracılığıyla internete bağlanabiliyordu, yani internetin mobilizasyonu henüz tam olarak sağlanmamıştı.
Dünya çapında internet kullanımı:
- 1990'da 2.600.000
- 1995'de 45.000.000
kişi ile sınırlıydı.
2007 yılında, Apple’ın iPhone’u piyasaya sürmesi ve 3G teknolojisinin yaygınlaşmasıyla birlikte, insanlar internete bağlanabilen ve sosyal medya platformlarının kullanılabildiği akıllı telefonlara ulaştı. Böylece, internet erişimi inanılmaz bir hızla yayılmaya başladı.
Günümüzde, yaklaşık 4.700.000.000 kişi, yani dünya nüfusunun yarısından fazlası internet erişimine sahip ve bilgiye anında erişimin tadını çıkarıyor.
Türkiye’de yaşayan bir insanın Kuzey Amerika’da yaşanan bir olaydan haberdar olması:
- 1000 yıl önce imkansızdı.
- 100 yıl önce haftalar, belki aylar sürüyordu.
- 20 yıl önce saatler, belki günler sürüyordu.
- Şu an saniyeler sürüyor.
Sabah kalktığımızda, telefonun bildirimler kısmından tüm dünyadaki güncel haberleri görebiliyoruz. İnsan, ilk defa bu kadar hızlı bilgi edinebildiği bir dönemden geçiyor. Haber ve bilgi paylaşımının bu kadar kolaylaşmasının birçok avantajı var elbette, fakat şu bir gerçek ki;
200.000 ila 300.000 yıl önce ortaya çıktığı düşünülen Homo sapiens daha önce hiç yaşamadığı şekilde yaşıyor.
İnternet ve Yeni Sosyal: Sosyal Medya
İletişim, insanların kendi aralarında bilgi, düşünce, duygu ve fikirlerin aktarılması sürecidir ve insanların sosyal ilişkiler kurmasını sağlar. Cebimizde duran 10–15 cm’lik bir aygıtla, iletişimi her zamankinden daha kolay hale getiren “internet”e erişebilmek, “Sosyal Medya” adında yepyeni bir sosyal yaşam alanı yarattı.
Günümüzde dünya genelinde her 3 kişiden 1'i, gelişmiş ülkelerde ise gençlerin yaklaşık %90'ı sosyal medya kullanıyor. Üstelik bu kullanım, günün büyük bir bölümünü kapsıyor. ABD’de yapılan bir araştırmaya göre, bireyler dijital medyada günde 6 saatten fazla zaman harcıyorlar (2). Sosyal medya kullanıcılarının %31'i “neredeyse her zaman çevrimiçi” olduklarını belirtiyor. Bu oran 18–29 yaş arasında %48'e kadar çıkıyor (3)
Partner bulmak, haber takip etmek, politik tartışmalara girmek, etkinlik ve organizasyon planlamak, yardım almak, iş ve kariyer fırsatları keşfetmek gibi sosyal eylemler artık Twitter, Facebook, LinkedIn, Tiktok ve Tinder gibi sosyal medya platformları aracılığıyla yapılıyor.
İnsanlar, 24 saatlik bir günün 6 saatini, 20 yıl öncesinden çok daha farklı şekilde değerlendiriyor. Bu farklılık, fizyolojik, psikolojik ve nörolojik değişimleri beraberinde getiriyor:
2013'ten sonra, ergenlerin yetersiz uyku oranında ani bir artış olduğu ortaya çıktı. Kanada genelinde çocuklar ve ergenler için zihinsel sağlık nedeniyle hastane yatışları önemli ölçüde arttı. Ontario’da, orta ve ciddi zihinsel sıkıntı yaşayan gençlerin oranı 2013'te %24'ken, 2017'de %39'a yükseldi. Ergenlerin sosyal medya kullanımı incelendiğinde, günde 2 saatten fazla elektronik medya kullanımı ile stres ve yetersiz uyku arasında bir ilişki olduğu görüldü (4).
Günde 2 saat bile böyle bir etki yapabiliyorken, ABD’deki ortalama olan 6 saat gerçekten çok aşırı bir zaman dilimi. Yoksa sosyal medya kullanımı giderek bir bağımlılığa mı dönüştü?
Araştırmalara göre, dünya nüfusunun %6'sı (8), Avrupa’daki ergenlerin ise %4,4'ü (9) internet bağımlısı.
Nottingham Trent Üniversitesi’nde Davranışsal Bağımlılık Profesörü Mark Griffiths’e göre bağımlılığın altı ortak bileşeni var:
- Önem: Bağımlılık yapan etkinlik, düşünceler, duygular ve davranışlar üzerinde hakimiyet.
- Duygu değişimi: Aktivite, “yüksek”, rahatlatıcı veya “akış” hissi yaratır.
- Tolerans: Bağımlının etkilerini elde etmek için aktiviteye artan oranda katılımı gerekir.
- Yoksunluk: Bağımlı, etkinliğe erişemediğinde rahatsızlık veya hoş olmayan fiziksel etkiler yaşar.
- Çatışma: Bağımlı, kendisi veya çevresindekilerle çatışmalar yaşar veya diğer olumsuz durumlar veya zararlar yaşar.
- Nüks: Kendini kontrol edemeyen bağımlı, durmaya çalıştıktan sonra etkinliğe geri döner.
Amerikan Psikiyatri Birliği (APA) 2013 yılında ilk defa bir davranış bozukluğunu (kumar bağımlılığı) bağımlılık olarak tanıdı (5). Kumar bağımlılığı, uyuşturucu madde bağımlılığından farklı bir şekilde, bir davranışsal bozukluk olarak kabul edilir ve internet bağımlılığı da kumar bağımlılığına benzer niteliktedir. APA henüz internet bağımlılığını resmi olarak tanımadı, fakat araştırmalar gösteriyor ki diğer bağımlılıklarda işleyen moleküler yollar (ör. dopaminerjik) internet bağımlılığında da yer almakta (6).
APA’nın baş yetkilisi Mitch Prinstein, sosyal medya aktivitelerinin beynin dopamin ve oksitosin salgılayan “ventral striatum” bölgesi ile bağlantılı olduğunu belirtiyor. (7)
Dopamin, beyindeki bir nörotransmitterdir, ödül ve motivasyon sistemlerinde önemli bir rol oynar. Bağımlılık yaratan maddeler veya davranışlar beyindeki dopamin seviyesini artırır ve insanlar hoş bir duygu yaşayıp, belirli bir eylemi tekrar tekrar yapmak ister. Bağımlılık yaratan bu unsurlar ile dopamin seviyesi arttıkça, dopamin reseptörlerinin sayısı azalabilir veya duyarlılık düşebilir. Bu durum, kişinin yaşamında daha az keyif alabilme ve duygudurumunun düşmesi gibi depresif belirtilere yol açabilir.
Sosyal medya bağımlılığı ile depresyon ve anksiyete gibi zararlı durumlar arasında korelasyon olduğunu gösteren birçok çalışma mevcuttur.
Biz denek miyiz?
Sosyal hayatımızı üzerine kurduğumuz ve bağımlılık derecesine ulaşırcasına kullandığımız sosyal medya platformları kar amacı güden şirketler tarafından yönetiliyor. Bu şirketler, ne kadar kullanıcıyı kendilerine çekebilirler ve kendilerine bağlı tutabilirlerse o kadar çok gelir elde ediyorlar. Bu yüzden, bizi kendilerine ne kadar bağımlı edebilirlerse karları o kadar artıyor.
Sosyal medya şirketlerinin bağımlılık yaratıcı platformlar tasarlamalarında 3 temel unsur bulunmakta (10):
- Aralıklı değişken ödüller (slot makinesi etkisi olarak adlandırılır): Birçok sosyal medya platformunda görülen “yenilemek için çekme” özelliği, bir slot makinesinin hareketini ve değişken ödül programını taklit eder.
- Sosyal onay ve sosyal karşılıklılık arzuları: Sosyal medya platformları, değişken ödüller üretmenin yanı sıra, sosyal onay ve karşılıklılık arzumuzu kullanarak tasarlanmış ödül şemaları sunar. Örneğin, Facebook, Twitter ve Instagram gibi en popüler sosyal medya platformlarında bulunan “beğen” düğmesi, sosyal karşılıklılık ve sosyal onay sağlar. Benzer şekilde, Snapchat’in “snapstreaks” adlı özelliği, kullanıcının başka bir kullanıcıyla ardışık günlerde fotoğraf veya “snap” paylaştığı süreyi gösterir ve bir sosyal ödül şemasıdır.
- Doğal durma işaretlerini zayıflatan tasarımlar: TikTok ve Instagram’ın kullandığı “sonsuz kaydırma” özelliği, kişinin hiç durmadan yeni içeriklere erişebilmesini sağlar ve kullanıcının platformda kalma süresi büyük ölçüde artar. Sonsuz kaydırma özelliği olmadan, kullanıcı bir web sayfasının altına geldiğinde doğal bir durma işareti vardı.
Özetle, sosyal medya şirketleri, şirketlerinin reklam gelirlerini artırmak uğruna kullanıcıların platformla daha uzun süre ilgilenmelerini sağlayacak, bağımlılık yaratan arayüzler ve tasarımlar geliştiriyor. Bu durum, insanların sosyal medya platformları tarafından yönlendirilmelerine ve adeta deney hayvanı gibi kullanılmalarına yol açıyor.
Sonuç
İnsanlık tarihi boyunca yaşamı kökten değiştiren birçok icat ve keşif yaşandı; ancak internet, muhtemelen bunlar arasında en önemli yeri işgal etmekte. Günümüzde internet ve sosyal medyadan kopmak neredeyse imkansız olduğundan, insanlığın ilk defa deneyimlediği bu platformların kullanımına dikkat etmeli, onlarla sağlıklı ve dengeli bir ilişki kurmayı öğrenmeliyiz.